25 Ekim 2010 Pazartesi

Doğum Hikayem

Eren bebeğe kavuşacağım günü sabısızlıkla beklerken çok az kadının yaşayabileceği kadar ilginç ve zor bir doğum hikayem oldu. Bunu sizlerle paylaşacağım ki hamilelik ve doğum sürecinde bilgiye ihtiyacı olan blog dostlarım var ise yardımcı olabilirim diye düşünüyoum.
40. haftamızın dolmasına 2 gün kala 4 Eylül Cumatesi günü rutin kontrollerimden birine gittim.O hafta bebeğin hareketlerinde anlaşılabilir bir azalma hissetmiştim. Bunu hemen doktorumuza söyledim ve ultrason ile NST'de normal çıkan her şey Ph kontrolünde ortaya çıktı. Suyumda tehlikeli derecede azalma olduğundan doktorum beni eve gönderemeyeceğini ve suni sancı ile eğer hala normal doğum istiyor isem normal doğumu başlatmamız gerektiğini söyledi. Aslında sezeryan olmayı seçseydim çoktan bebeği kucağıma alacaktım ama ben ısrarla normal doğum istiyordum ve yapmamam için önümde hiç bir engel yoktu.
Böylelikle 4 Eylül Cumatesi gnü hastaneye yattım ve hemen fitil yerleştirileek açılmanın olmasını ve sancılarımın gelmesini beklemeye başladık. O gece 1-1,5 cm bir genişleme oldu ki bu kesinlikle doğumun başladığına bile işaret değildi. Ertesi gün akşama kadar yine bekledik ancak vücudum o kadar inat ediyordu ki serum ile suni sancı almak zorunda kaldım:( Bu arada sadece fitil ile 7-12 saat arasında normal doğum yapıp giden bir sürü hasta vardı ama benim şanssızlığım kasılmaları hissetmemem oldu:( Suni sancıyı aldıktan sonra normalde ağrı eşiği çok çok yüksek olan ben o gece yaşadığım acıyı hayatımın hiç bir evresinde yaşamamayı diledim sadece. Çok ama çok ağrılı bir gece geçirdik. Sabaha kadar Bir kolumda eşim bir kolumda serum makinesi koridorlada yürüdüm durdum. Sancı geldiğinde resmen duvarları tırmaladım. 2 gündür hastanede benimle kalan doktorum inadımı görünce doğumhaneye çıkarıp suyumu tamamen patlatarak bebeğin doğum kanalına girmesini ve beklenen açılmanın olmasını sağlamaya çalıştı ama o kadar bekleme ve müdaheleden sonra gelinen nokta sadece 4 cm!!! açılma oldu.
Bu arada Epidural isteğimi yatış sırasında belirttiğim ve gerekli imzaları attığım için 5 Eylül pazar gecesi anestezi uzmanı geldi ve 4 cm'e ulaşan açıklık yeterli olduğu için epidurali taktı. Epidural takıldı takılmasına kaşın ama kasılmaların ksilmemesi için yeterli ilaç verilmedi tabii zaten ağrı eşiği yüksek olan ben uyuşmadığım için epidural stresini de boşu bşuna yaşamış oldum:( Neyse, sabah kontrole gelen doktorum açıklığım halen 4 cm olduğunu görünce suyun patlatılmasının üzerinde 13 saat geçtiği için artık bebeğin hayatının tehlikeye girdiğini, cesaretim için beni tebrik ettiğini ama sezeyandan başka seçeneğimiz kalmadığını belirtti. O an dünya başıma yakıldı desem yeridir. 3 gündür çektiğim eziyet, acı ve sancı sonrasında ameliyathaneye indiğimde sinirimden o kadar çok ağlıyor ve isyan ediyordum ki tansiyonum 6-4 olmuş. Tabii o durumda epiduralle uyuştursalar da ben sakinleşemediğim için doktorum narkoz vermek zorunda kaldı...
Doğum yapan sevgili dostlarım yaşadığım yıkıntıyı çok iyi anlayacaklardır. Aylardır normal doğum için motive ol, hastaneye yat her türlü acıyı çek sonra sezeryana in ve en önemli an olan bebeğinin dünyaya geldiği anı bile göreme...
Kendime geldiğimde doğum yapalı 45 dakika olmuştu ama bebeğim yanımda yoktu. Bir an doktorun bebeğin hayatının tehlikede olduğunu söylediği an geldi aklıma...Çıldıacak gibiydim ama hem narkoz hem de epidural yüzünden sersem gibiydim sesim ble çıkmıyordu. Aslında eşim ilk buluşma anını çok istediğimi bildiği için ben narkozdayken bebeği kollarıma verilmesini sağlamış ama ben hatırlamıyorum tabii:)
Uyandığımda feryat figan bebeği istedim ve doktorum gelerek bebeğin akciğerlerinde normal karşılanabilecek bir problem olduğunu ve geceyi yoğun bakımda geçmesi gerektiğini söyledi. Hamileyken okuduğum tüm kitaplarda, dinlediğim tüm doğum hikayelerinde bebeğini ilk yarım saat içinde annenin sütünü emmesi gerektiği geldi aklıma ama nafile...İyice kendime gelmeden beni yoğun bakıma alamayacaklarını söylediler ve gittiler...O andan sonra o kadar çok ağlamışım ki iyice uyandığımda epiduralden uyuşan ve tutmayan sağ bacağıma rağmen hemşireler gelip beni giydirdiler ve tekerlekli sandalyeye oturtup yoğun bakıma çıkardılar. O ana kadar bebeğin yaşadığına br türlü emin olamamıştım. Ta ki onu görene kadar...
Eren'i yoğun bakım odasında bir sürü kablonun içinde küvezde görünce neler yaşadığını asla kelimelerle tarif edemem. Aslında çok çok önemsiz bir hızlı nefes alıp verme problemi yüzünden oraya almışlar bebeğimi ama o psikolojimle gel de anla bunu:)))
Onu kollarıma aldığımda yaşadığım onca acı, sancı, hayal kırıklığı hepsi ama hepsi silindi gitti hafızamdan. Artık sadece bebeğim vardı ve yaşadığım şey bu dünyada yaşanması gereken en güzel, en kutsal duygusuydu. Kaç dakika göz yaşı döktüm kaç saat sonra kendime geldim bilmiyorum ama ertesi sabah uyandğımda bebeğim yanı başımdaydı. Onu yanımda görünce dikişlerimi falan unuttum:) Önceden apandist ameliyatı olduğum için ayağa kalkıp yürümeden beni taburcu etmeyeceklerini biliyordum ve o gün iyi olmzsam ertesi gün evimize gidemeyecektik. Evimize gitmezsek ertesi gün arefe günü olduğu için ertesinde tüm bayramı orda geçirme ihtimalimiz vadı. Bu da isteyeceğim son şeydi. Bacaklarımın uyuşukluğu gidince hemen ayağa kalktım ve bebekle ilgilenip yürümeye başladım:)
Gece kimseyi refakatçi olarak yanmıza almadık. Sadece eşim, ben ve bebek geçirdik geceyi. Ertesi gün de her şey yolunda olduğu için 8 Eylül Çarşamba arefe günü taburcu olup evimize geldik:)
Evet, 4 gün süren, oldukça zor ve karmaşık bir doğum hikayem olsa da bugün düşündüğümde hiç ama hiç kötü hatırlamıyorum. Bir kere yaşanılan şey ne kadar acı dolu olura olsun çok kutsal, ikincisi sevgili doktorum Figen Taşer Güney muhteşem sabırlı ve ilgili bir doktordu. Benimle çok ilgilendi ve çok cesaret verdi. Çok başarılı bir ameliyat geçirmişim ki hiç bir dkiş acısı, hareketlerimde kısılma yaşamadım. Eve geldiğimde sanki hiç ameliyat olmamışım gibi her işimi kendim gördüm ve çevremden hiç bir destek almadım. Böylelikle 9 aydır beklediğim finali çok az kadının yaşayabileceği kadar garip bir şekilde yaşamış oldum:)

Bugün Eren bebek tam 50 günlük. Onunla yaşamaya çalışmak onu taşıyıp doğurmaktan daha zormuş:)Yaşadığım ve sadece yaşayarak dindiim o kadar çok tecrübe var ki... bunu da bir sonraki postta anlatırım. Tabii bu uzun postlardan sıkılmazsanız:)
Sevgilerrrrr