31 Temmuz 2009 Cuma

Tatil Yenidennnnn:)

Uzun zamandan sonra ilk defa yaz içerisinde iki hafta üst üste izin yapıyorum. Öümüzdeki hafta eşimin memleketi olan sinop'a gidiyorum. Daha önce nişanlıyken ve geçen sene Sinop'u görme fırsatım olmuştu ve bundan sonra da her sene bir haftamız bu şirin ilde geçecek çünkü eşimin ailesi orada yaşıyor.
Allahtan sinop'da benim gibi deniz aşığı olan için harika bir şehir. Doğasıyla, tarihiyle, konumuyla, halkıyla çok şirin bir küçük bir il sinop.












Sinop'ta gezilmesi görülmesi gereken o kadar çok yer var ki ben sadece daha önce gittiğim ve sizlere görmenizi tavsiye ettiğim yerlerin fotoğraflarını ekliyorum. Bu sene inşallah Paşa Tabyaları, İnaltı Mağaraları, İkonalar ve Akgöl'ü de göreceğim. Karadeniz'e yolunuz düşerse bu şirin kenti mutlaka görün ve ne olursa olsun Hamsilos Koyu'nun o muhteşem koyu lacivert sularında yüzün:)
Şimdilik 10 Ağustos'a kadar aranızdan ayrılıyorum dostlar, kendinize iyi bakın,sağlıcakla kalın, sevgilerrrrrr:)

Hayırlı Tesadüf

Uzun zamandır moda tasarımı ile ilgilendiğimi ve bu konuda bulduğum her kaynağı araştırdığımı söylüyordum. İlgimi çeken konuları ele alan ve çok sevdiğim bir blog olan sevgili Durubutik'in sayesinde oldukça kaliteli ve yararlı bilgiler içeren bir kitapla karşılaştım ve bayağı zamandır almak istiyordum. Moda ve 100 Yılın Moda Tasarımcıları isimli kitap kitapçılarda 100-120 TL arası satıldığı için Durubutik'in ilgili post'unda belirttiği gibi iki gün önce kitabın yazarı Elif Jülide Dereboy'u aradım.

Jülide Hanım tesadüden İstanbul'daki evindeymiş. Telefonda sohbet ederken benim medyada çalıştığımı öğrenince İstanbul'a geliş sebebinden ve kendini tanıtamama problemlerinden bahsetti. Bu sefer ki İstanbul ziyaretinde çeşitli medya kuruluşlarıyla iletişime geçmeyi planlamış ancak tanıdık olmayınca bu işlerin zor olduğunu görmüş.
Kendisini hemen kanala davet ettim. Dün geldi ve kahve eşliğinde çok güzel bir sohbet ettik. Kendisi dünyalar tatlısı, inanılmaz kültürlü ve kaliteli bir hanım. Moda tasarımı ve tarihi konusunda o kalitede kitap yayınlayan ilk kişi, üstelik tamamen kendi imkanlarıyla! Ayrıca 1986 yılında Türkiye'de ilk moda okulunu kuran ve bugüne kadar inatla ayakta tutan kişi. Okulu Ankara'da (keşke İstanbul'da olsa). Kahve sonrası program departmanı müdürü ve iç yapımlar konuk koordinatörü arkadaşlarım ile tanıştırdım kendisini ve bizden beklediği yardımı anlattı. Sohbet sonrası Jülide Hanım'ın istediği fırsat gerçekleşti ve kendisi büyük ihtimalle ( gün veya saat değişikliği olabilir) önümüzdeki çarşamba Kanaltürk ekranlarında yayınlanan Sevim'le Göz Göze programına konuk olacak ve o gecenin konusu Moda ve Moda tasarımı olacak.Program saat 23:00'de başlıyor. Konu ile ilgilenenler, Jülide Hanım'ı tanıyanlar, öğrencisi olanlar programı izlesinler:)
Bu sayede sevdiğim ve ilgi duyduğum alanda bir duayen ile uzun süreli bir dostluğun da temellerini atmış oldum:) O çok istediğim kitaplarını imzalayarak (bir tanesinin tanıtımı için buraya tık tık ) bana hediye etti ve biri Coco Chanel'in hayatı olmak üzere üç kitabının hazır olduğunu, maddi imkanlarına kavuşur kavuşmaz yayınlayacağı bilgisini de vardi:)
İşte böyle sevgili dostlar...Hayat bazen istediklerinizi bir tesadüfle ayağınıza serer ya bu olay bunun kanıtı sanki:)
Ankara'da veya yakın çevrede yaşan ve Moda Tasarımı konusunda eğitim almak isteyenler burayı ziyaret edip bizzat kendisi ile iletişime geçebilirler.

Not: Sevgili Durubutik, senin bloğundan bahsettiğimde Jülide Hanım'la benim bilgisayarıma geçip bloğunu inceledik. Yer verdiğin konuları, çizimlerini, ilgi alanlarını görünce çok beğendi ve blog adresini alarak daha detaylı inceleyeceğini söyledi:)
Herkese Sevgilerrrrrrr

25 Temmuz 2009 Cumartesi

Şükürler Olsun

Babam dün kalbine pil takılması için ameliyat oldu. Bir gece yoğun bakımda kalıp bu sabah taburcu ettiler. Şükürler olsun ki herhangi bir sıknıtı olmadan bunu da atlattık.
Aslında babam ilk krizini 38 yaşında geçirdi. Bu krizin üzerine üç defa daha kriz geçirip üçüncüsünde açık kalp ameliyatı oldu ve tam 5 damarı değişti. Ancak yaşama şekline çeki düzen vermediği, sigara içmeye devam ettiği, yemek düzenini değiştirmediği için krizler peşini bırakmadı ve bugüne kadar ameliyat sonrası tam 4 kriz daha geçirdi. Elbette artık genç olmadığı için vücut geçirdiği her krizde daha bir etkileniyor ve arıza çıkıyor. Dün kalbinde bulunan 5 stand ile pil takılması için ameliyata girdi. Artık bu tedavinin son aşaması...Eğer bundan sonra da kendine dikkat etmezse maalesef tıbbın elinden gelen bir şey olmayacak. Ama kendisine sorsanız o hala genç ve kesinlikle hasta değil. Bu inadını devam ettirince benim şalterler atıyor tabii ama öyle bir inadı var ki laf dinletebilene aşkolsun...Şimdilik bunu da kazasız belasız atlattığımız için Allaha ne kadar şükretsem azdır. Umarım bun dan sonra bir problem çıkmaz ve hayatımız rayına girer.
Bu aralar hep bir hasta haberi alıyorum. Allah hayırlara çıkarsın. En yakın arkadaşlarımdan birinin annesi maalesef çok ağır hasta. Kendisi 28 Haziran'da açık kalp ameliyatı oldu ve daha uyanamadan beyin kanaması geçirdi. Maalesef 26 gündür uykuda. Beyni artık dolaşım fonksiyonlarını yitirmeye başladı ve korkarım ki sonu iyi görünmüyor:( Öğrendiğim günden beri hep hayatı ve yaşadığımız günleri ne kadar boşa geçirdiğimizi düşünüp duruyorum. Hayat dediğimiz nefes alıp verme olayının aniden bitebileceğini bunun çok basit bir olay olduğunu düşünüyorum...
Allahtan tüm hastalarımıza şifa diliyorum, sizler de Saadet anne için dua edin olur mu...onun tek ihtiyacı bu...
Ve ne olur hayatınıza, sağlığınıza sahip çıkın...nefes alıp verdiğiniz her dakikanın kıymetini bilin, kalp kırmayın ve kolay kırılmayın...inanın hayat bunlara zaman ayıracak kadar uzun ve sonsuz değil. Her anını dolu dolu ve istediğiniz gibi yaşayın. Çünkü hayatınız sadece siz ondan zevk aldığınız, bunu sevdiklerinize hissettirdiğiniz sürece anlamlı olacaktır. Sevgiler

Ekleme: Arkadaşlar benden iyi dileklerini esirgemeyen herkese çok çok teşekkür ederim. İyi ki varsınız. Babam çok şükür iyi hatta işbaşı bile yaptı ancak Saadet Anne'yi ben Sinop'dayken kaybettik:( maalesef 33 gün dayanabildi ve 33. gün kalbi de durdu:( Allahtan rahmet dilemekten ve ruhuna dua okumaktan başka yapacak hiç bir şeyimiz kalmadı...

23 Temmuz 2009 Perşembe

Ödül


Sevgili dikişdersi bana sihirli bir ödül göndermiş. Ödülümü gönderirken de; Bir peri olsaydım tılsımlarımı kimler için veya neler için serpeceğimi sormuş...
Eğer bir peri olsaydım; başta tüm ailem olmak üzere sevdiğim tüm insanlar için sağlık ve tüm hayallerini gerçekleştirmeleri için tılsımlarımı kullanabilme yetkisi saçardım:)
Sevgili dikiş dersi'ne ödül için çok teşekkür ediyor, bu ödülü sevgili caramel, ebvata ile pinksugar'a gönderiyor ve aynı soruyu sormak istiyorum; eğer siz bir peri olsaydınız kimler için neler dilerdiniz???

22 Temmuz 2009 Çarşamba

Kaputaş Hatırası


Geleli nerdeyse 2 hafta olacak ama ben hala tatil modundan çıkamadım. Bu sefer akıllılık edip oraları hatırlatacak şeyler buldum kendime. Kaputaş Plajı'nda ilk defa denize girme şansı yakalayıp o upuzunnnnnnn merdivenlerinden indiğimde sahilin kum diil küçük taşlardan oluştuğunu görünce daha bir mutlu oldum çünkü ben kum plajı hiiiççççç sevmem.
Hemen gözlük kabıma o minicik taşları doldurup çantama atmıştım. İşe geldiğim ilk gün taşları hiç yıkamadan, masamdaki vazoya doldurdum ve zamanla suyun kokusunun değiştiğini gördüm. Taşlardaki tuz kokusu suya sinmiş ve denizi anımsatıyor. Sabahları geliyorum, gözlerimi kapatıyorum, taşlarımı kokluyorum ve kendimi dört duvar arasındaki ofisimde değil oralarda hayal ediyorum.

Offfff Offfffff Nazan Abla ne güzel yazmışsın şarkıyı sanki duygularıma tercüman olur gibi; Gidelim buralardan dayanamıyorum ahhhhhhhh Gidelim buralardan unutamıyorummmmmmmmmmmm





İkinci fotoyu öyle bir çekmişim ki Casper para verse böyle reklam yapamaz:)

Cici Elbisemm Ben Yaptım Ben Yaptım:)

Nihayet elle tutulur bir şey dikip öuıkardım ortaya, aslında burda hiç bahsetmesem de iş dışında vakit buldukça makinemimn başuına geçip bir şeyler dikmeye çalışıyorum.
Kolay olduğu için elbise ve etekler şimdilik favorim ama ileriki zamanlarda pantolon ve ceket de dikeceğim inşallah.
Ekbisemin kalıbını 1950'lerin burda'larından birinden aldım. Geçen sefer eski kalıplardaki bendenlerin günümüz bnedenleriyle uyuşmadığını diktiğim etek ile tecrübe ettiğimden iki beden büyük biçtim. Sonuç; 38 benden yerine 42 beden kocaman bir elbise oldu:)
Kalıbın üst kısmını 38 bedene kadar küçülttüm. Altını ise söküp bolluğu kesmeden büzgü yaptım ve yine de belime tam oturmadığı için belini kullandığım kemer ile kapattım ortaya gayet hoş bir şey çıktı. Kumaşı kendinden fistolu, delikli koton. İçşine saten astar geçtim bütün olarak. Halen pervaz yapmayı beceremediğimden kollarını yaparken bayağı zorlandım ama elbise siyah olduğu için minik kusurlar kamufle oluyor allahtan. Bugün hemen giydim tabii. İşyerinde de güzelleri güzeli Halkla İlişkiler Müdürüm Nilaycım fotoğraflarımı çekti. Bakalım beğenecek misiniz?







21 Temmuz 2009 Salı

Piknik Hadisesi

Bu pazar günü gözlerimi açar açmaz dışarıda ağaçların altında kahvaltı yapmak istedi canım. Hemen Cüneyt'i uyandırdım, organizasyonu yaptım. Kahvaltılıkları hazırlayıp, simiylerimizi ve gazetelerimizi alıp Cüneyt'in erkek kardeşi Burak'la Yıldız Parkı'na gittik.
Yıldız parkı cumartesi-Pazar günleri feci kalabalık ve yer bulmak çok zor. Otopark problemi, masa problemi derken tam 1 saat koca parkın içini 2 jkere turladıktan sonra zar zor bir masa bulup oturduk. Onca etrsliğin moralimizi bozmsına izin vermedik ve keyifle kahvaltımızı yaptık:)
Ağaçlarda sincap görmek büyük bir olay benim için, bu pazar da şansıma o kadar yakın ve net gördüm ki doğal ortamındaki sincabı hemen fotoğrafladım








Ne garip değil mi? Hayvanları hayvanat bahçelerinde görmeye o kadar alışmışız ki onları doğal ortamlarında gördüğümüzde çığlıklar atıp hemen o anı kaçırmamaya çalışıyoruz. Biz çocuklarımıza ne bırakacağız çok merak ediyorum...Acaba onlar insanlar ve evlerinde alıp besleyebilecekleri kediler ve köpekler dışında diğer canlıları nerede görecekler ve tanıyacaklar? Doğal ortam diye bir şey kalacak mı bu şehirde yoksa bu sınırlı güzelliklerin son şahitleri bizler mi olacağız???

14 Temmuz 2009 Salı

Tatil Bitti...Her Güzel Şey Gibi...

Tatile ihtiyacım var, gitmeyi düşünüyorum, gidiyorum, gittim derken gittim ve döndümmmmmmmm:)
Nihayet sorunsuz güzel bir tatil yapabildim. Bedenen çok yoruldum ama beynim ciddi anlamda şarj oldu. Tabii ki yetmediiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiii ne kadar uzun olursa olsun yetmez de:)
Antalya'ya gittiğimiz ilk gün babam sıcaklara dayanamadı ve kalbi tekledi. Hastaneye zor yetiştirdik allahtan sadece kalbindeki standler yüzünden sıcak hava kanı hareketlendirmiş ve tansiyonu düşmüş de rahat nefes aldık. Yoksa kriz nedeniyle İstanbul'a dahi gelemeden Antalya'da yatıracaklardı:(
İkinci gün annemle babamı orada bırakıp Fethiye'ye yola çıktık.
Önce Kaş'a gittik. Kaş'ı çok severim ben. Minicik bir alanda cennet gibi şirin bir yer. En az Kaş kadar buzlu bademine de bayılırım ben:)








Hemen ordan Kalkan'a geçtik. Nihayet yıllardan beri fırsat bulamadığım ünlü kaputaş plajında denize girmek nasip oldu. Cüneyt hevesimi görünce kenara çektik ve jet hızıyla bikinilerimi giyip merdivenlerden uçtum resmen:)

Pazartesi akşamı Fethiye'de otelimize yerleştik. Otel 4 yıldızlı, Belcekız plajına 150-200 metre uzaklıkta çok merkezi bir yerde. Küçük ve sıcak bir ortamı vardı. Sevmediğim tek yönü ise kolumuza takılan o ilkel bilekliklerdi.


5 gece kaldık orada. Her gün bir aktiviteye katıldığımız için otelin hiç bir hizmetinden yararlanmadık, bu nedenle sadece su canavarı olduğum için ve ekstralara çok para vermemek için her şey dahil seçeneğini seçmekle hata yapmış olduk.

Fethiye'ye gitmek ve bizim gibi gezmek isteyenler için bir kaç bilgi vermek istiyorum:
Öncelikle o bölgeye gidiyorsanız ne olursa olsun tekne turu yapmak şart. Ancak tekne turlarında standart büyük tekneleri seçerseniz ki fiyatları acayip ucuz ( Ölüdeniz turu yemek dahil 15 TL, 12 adalar tekne turu 20 TL) çok kalabalık olduğundan teknenin altında ve üstünde oturacak yer dahi bulamıyorsunuz. Tekne çevresinde yüzüyorsanız elinizi nereye çarparsanız birine geliyor. İnsanlara çok fazla ticari gözle yaklaşılıor ve ellerinde kola veya dondurma sepetli, çevredeki kadınlara aç kurt gibi bakan çalışanların sürekli "bir şey ye" veya "bir şey iç" ısrarlarına maruz kalıyorsunuz. Netice itibariyle büyüklüklerine ve kaydıraklarına aldanıp bu teknelerti kesinlikle tercih etmeyin!!!

Biz birinci günün tecrübesinden sonra gidip bu işin daha insani, daha kaliteli, bir seçeneği olup olmadığını araştırdık ve maksimum 40 kişiyle kalkan yelkenli tekneleri bulduk. Bu teknelerde yolculuk yaptığınızı da, yediğiniz yemeği de, verdiğiniz paranın karşılığını aldığınızı da , denize girip rahatça güneşlendiğinizi de anlayabiliyorsunuz. Bu teknelerde yemek dahil gezi 35 TL ama inanın değiyor çünkü tatil bu kardeşim, balık değiliz ki istif şeklinde gezi yapayım ben. Sürekli arsız yüzsüz adamların gözü önünde denize girip sıkılayım vs. Giden olursa beni dinlesin ne kadar haklı olduğumu anlayacaktır.

Üçümcü gün Dalaman Çayında rafting yapmaya gittik. Ben daha önce Antalya Köprülü Kanyon'da raftin yapmıştım ve bu seferki maalesef pek keyifli diildi. Bir kere 250 küsür km.'lik çayın en tehlikesiz, en durgun 14 km.'lik bölümünde yapıyorsunuz raftingi. Fethiye'den sabah saat 7'de alındıktan sonra 1,5 saat yolculuk yapılıyor. Dalaman'a gidince kahvaltı sonrası bi 1,5 saat daha yolculuk yapılıyor. İkinci yolculuk klimasız, eski ve rahatsız minibüslerle oluyor. Bu kadar zor ve uzun geçen toplam 3-3,5 saatlik yolculuktan sonra doğal olarak bitmişve yorgun olarak raftinge başlıyorsunuz ve biraz heyecan biraz adrenalin beklerken konuşmaktan yoksun, kaba rehberler eşliğinde durgun suda ööle şaşkın balık gibi süzülüp duruyorsunuz. Bir kaç hareketli yerde de rehberler atraksiyon yapıp botlarınızı suya düşürüyorlar ve Bingo... çıktığınız yerde elinde kamera olan biri sizi çekiyormuş!!! ve bu çekim CD'si 40$'dan satılıyormuş!!!
peh peh peh

Aslında yılın sadece 3 ayı para kazanılan, turiztik bir beldede bu tür ticari oyunların dönmesi çok normal ama benim beklentilerin normal olmadığı için sonraki 2 gün aktiviteye katılmamaya karar verdik. Bol bol fethiye denizinin tadını çıkardık ve dinlendik tabii bol bol da güneşlendik:)







Kelebekler Vadisi'ne ilk defa girebildim. Her gittiğimde rüzgardan ve akıntıdan kıyıya 100 m. kala geri dönmek zorunda kalıyordu tekneler ama bu defa şans bizden yana oldu ve cüneytle el ele hevesle vadiyi keşfe çıktık...Ama ne çıkış...Bir kere bu mevsimde bırakın kelebeği sinek bile uçmuyor sıcaktan havada...Şelaleye çıkıp serinlemek oldu tek kazancımız. Kıyıya yakın bölgede kamp yapma imkanı var. Doğası çok güzel, kelebekleri görmek için bir kere de Nisan ayında gitmek nasip olur inşallah :)










Bakmayın benim böyle hizmettten memnun kalmadım, kötüydü falan dediğime ben eğlenme moduna geçtiysem kimse beni somurtturamaz. Çok da güzel eğlendim ve geldim.
Tabii ki benim gibi kokoş hanımın kokoş ayrıntıları vardı:)



Post ben durmazsam sayfalarca sürecek gibi:) Ama en son olarak kendi yaptığım bronzlaşmak için kullandığım oldukça başarılı karışımı paylaşmak istiyorum;

1 ölçü ceviz yağı
1 ölçü susam yağı
1 ölçü badem yağı
1 ölçü zeytinyağı
2 ölçü havuç yağı
2 ölçü kakao yağı

Bunların hepsini bir şişede karıştırıp kullanın. Çikolata gibi bronzlaşmak nasıl oluyor görün:)

3 Temmuz 2009 Cuma

Büyük Gün Geldiiiiiiii, Gidiyorum :)



Ben artık gidiyorum, imkanım olsa da bilgisayar başına oturmayı hiiiç mi hiiç düşünmüyorum:)

Ben gelene kadar beni çok özleyin e mi:)

Hoşçakalınnnnnnnnnnnn